menu Menü
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



KAYIT MERKEZLİ OKUMA: SON KERTEDE RAŞİT ULAŞ ŞİİRİ Önceki İKNA EDİLEN OKUR, PAYLAŞILAN ŞİİR Sonraki

MEME İLE MAZMUN ARASINDA DİVAN ŞİİRİ

Şiir yazmanın birden çok sebebi olabilir. Fakat şiir, nihayetinde, bir sanattır. Sanat yapmak ise, yalan söylemektir bir bakıma. Scent of a Woman filminde mesela, Alpacino gerçekten kör olsaydı, sanatından etkilenecek çok bir taraf kalır mıydı? Eskiler de bunu biliyor olmalı ki “A’zebu’ş-şi’ri ekzebuhu” yani, şiirin en tatlısı en yalan olanıdır demişler.

Tabii zamanla bu algı değişmiş, çok yalan söylemek maskaralık sayılmış sonradan. Edebiyat gerçeğe dair olmalıymış. Halkı aydınlatmalı, tedip etmeliymiş edebiyat -e adı üstünde değil mi zaten? edebiyat!. Yılan saçlı, selvi boylu, mum yanaklı, ip gibi ince belli, dudağı yokluk kadar küçük, kaşı yay gibi gerilmiş, gümüş tenli sevgililer böylece kesada uğramışlar. Unutulmuşlar. Hatta alay konusu olmuşlar. Rıza Tevfik, Fuzulî Divanına aldığı notlarda, döneminin en musanna ve nükteli beyitlerini “gevezelik” olarak niteliyor. Abdulbaki Gölpınarlı aldatılmış bir aşık gibi şöyle haykırıyor:

“…Senin sesinde insanın sarsılmaz imanı, senin sesinde insanlığın dileği yok. Sen ne tabiatın sesisin, ne benim sesim (…) dudaklardan uçan saadet, vakur bir eda, temkinli bir duruş, yahut çapkın ve şuh bir yürüyüş bile yok sende. Yere bir türlü inmiyorsun, fakat gökte de değilsin…”

Divan edebiyatına yöneltilen en büyük eleştiri de bu. Gerçek olamamak. Tabii olamamak. Onu alay konusu eden de bu. Bu eleştiri şiirin gerçek ile doğrudan bir bağı olması gerektiği önkabulüne dayanıyor. Görsellikle içli dışlı olunca bu “gerçek dışı” edebiyatla olan bağ da iyice gevşiyor. Resim, 20.yy aydınımıza Divan şiirindeki hayallerin ne kadar gülünç olduğunu gösteriyor adeta. Gerçeklik zemininde, o dilden dile söylenen beyitler, bütün büyüsünü kaybediyor. Şehri birbirine katan sevgililer hilkat garibesi cadılar kesiliyorlar birden.

Abdulbaki Gölpınarlı’nın “Divan Edebiyatı Beyanındadır” eserinde kullandığı bir “klasik sevgili” çizimi
Öncelikle durup düşünmemiz gereken bir konu var: bütün şairler aynı tipte insanlara mı aşıktı? Sarı saçlı, mavi gözlü sevgililerin kimsecikler dönüp yüzüne bakmadı mı? Daha da genişleteyim sorumu, divanları karıştırsanız, gerçek veya gerçekçi ne kadar şey bulursunuz? Çok şey bulamayacaksınız. Arama zahmetinden kurtarayım sizi. Yüzü sararmış, iğne ipliğe dönmüş, aşıklar; kan içici, merhametsiz, can alıcı sevgililer; köpek gibi, şeytan tabiatli rakipler. Ayva tüyüne, saça, oradan sünbüle hatta yazıya varan envai çeşit zincirleme teşbihler ve çağrışımlar. Bunların hangisi gerçek, hangisi tabii? Hangi kıza söyleseniz “hadi lan ordan” denilecek beyitlerle doludur divanlar: “Tāb-ı sūz-ı si̇̄neden eksilmeseydi göz nemi/ Göz yumup açınca seylāba vėrürdüm ᶜālemi”, “Bu gamlar kim menüm vardur baᶜirüñ başına ḳoysan/Çıḳar kāfir cehennemden güler ehl-i ᶜaẕāb oynar”, “Cānıma bir merḥabā ṣundı ezelden çeşm-i yār/ Öyle mest oldum ki ġayruñ merḥabāsın bilmedim”, “Güllü di̇̄bā giydüñ ammā ḳorḳarım āzār ėder/ Nāzeni̇̄nim sāye-i ḫār-ı gül-i di̇̄bā seni”, “Olsaydı bendeki ġam Ferhād-ı mübtelāda/ Bir āh ile vėrürdi miñ Bi̇̄-sütūnı bāda”, “Ey Fużūli̇̄ şemᶜ-veş mutlak açılmaz yanmadın/ Tāblar kim sünbülinden rişte-i cānuñdadur” bunlar aklıma gelmiş birkaç tane beyit, o kadar.

Yani Gölpınarlı ve diğerlerinin eleştirileri, öncüllerini kabul edersek tabii ki haklı. Divan edebiyatının gerçeklikle pek bir ilgisi yok. “Hayır var” deyip mahçup bir çabayla kimsenin duymadığı bir şairden, kimsenin duymadığı birkaç beyti getirmeyin önüme. Mahçup olmayın. Edebiyatın gerçek hayatla bir ilgisi olmak zorunluluğu yok. Gerçek sıkıcı. Edebiyatın başlıca bir misyona sahip olma zorunluluğu da yok. İki üç nükteli söz söyleyip gülüyoruz şunun şurasında. Abartmaya, dünyaları kurtarmaya gerek yok.

Divan edebiyatı, nüktedan insanların kelime oyunu yaptıkları bir saha. Oyunun bazı kuralları var, onlara uyuyor ve en iyi, en nükteli sözü söylemeye çalışıyorsunuz. Önemli olan söz. Söz güzelliği ön planda. Kelimeleri dikkatle seçmeniz, hepsini birbirine bağlamanız gerekiyor. Mazmunlar aracılığıyla söyleyeceğiniz şeyi söylüyorsunuz. Öyle çıkıp ha babam konuşmak yok. Vezin, kafiye ise apayrı dava. Herkes şikayet ediyor ama, onlarsız yazmaya cesaret eden çıktı mı, çıktıysa da ismi kaldı mı bilmem.

Mazmunun üzerinde duralım. Mazmun, kelime anlamıyla “anlam” demek. Bir şeyin zımnında olan, içerisinde kalan şey, yani “anlam”. Şairler, sadece bilenin anladığı referanslarla konuşurlar, seher yelinin sevgilinin mahallesinden geldiğini/gittiğini bilmezseniz şair neden seher yeline sevgiliyi soruyor anlamazsınız. Gül ile bülbül arasındaki aşktan haberdar değilseniz, “şair neden kendine deli bülbül diyor yav” dersiniz kendi kendinize. Mazmunlar referans noktalarıdır. Bu mazmunları ne kadar iyi bilirseniz ve kelimeleri ne kadar iyi seçerseniz, ne kadar iyi bağlarsanız, yani “sanayi’-i şiir”i ne kadar iyi kullanırsanız, o kadar iyi şairsiniz. Cemaleddin, Aruz-ı Türkî risalesinin Sanayi’-i Şiir ve Bedî’ kısmında şöyle diyor:

“…Çünki erbab-ı suhen inşad-ı nazm u nesirde münâsebet ve müşabehet arayıp o yolda sarf-ı mezamin eylediler yani her nerde gül zikri ettilerse akabinde bülbül getirdiler

Misali

Gül eder naz eyleyip bülbüz niyaz alem bu ya
Ben demem ey gonca eyle terk-i naz alem bu ya

Hangi mahaldeki uşşakı feryad-ı bülbüle nisbetle zikretmeyi murad eylediler ise nihal-kamet mahbubu güle teşbih ile verd-i mezamini destelediler…”

Sözü çok uzatmayayım. İşte burada, şiir bir oyun sahası oluyor. Elinizde bazı “template”ler var, bunlara göre en iyi şiiri söylemeye çalışıyorsunuz. Bu açıdan mazmun ile meme birbirine benzeşiyor, nitekim meme’in tanımı şöyle: “an idea, behavior, or style that spreads from person to person within a culture” yani “bir kültür aracılığıyla insandan insana yayılan, bir davranış, tarz veya fikir”. Birkaç tadil ile mazmunun tanımını yapamaz mıyız sizce?

Gül-bülbül mazmunuyla yazılan binlerce beyit vardır. Fakat hepsi birbirinden ayrıdır. Hepsinde vurgulanan başka bir yön, anlatılan başka bir şey vardır. Tıpkı “We’re not the same” meme’nin template’i olan bu fotoğraf gibi:

Bu fotoğrafı kullanarak, birçok insan birçok farklı şey ifade etti. Tıpkı bir mazmun gibi. Hepsi de nüktedanlıklarını ve zekalarını yarıştırdı.

İşte, Divan şiiri de hemen hemen böyle diyebiliriz. Şairler, herhangi bir mazmunu, en güzel, en nükteli, en sağlam yapılı sözü söylemek için kullanıyorlar. “Meydan-ı suhen”de birbirleriyle yarışıyorlar. Ortada bir mahbup var mı bilmiyoruz, bilmemize gerek de yok. Hepsi, kurallar dairesi içerisinde en güzel sözü söylemeye uğraşıyor.

Baş Divan Gökdeniz Mazmun Meme şiir


Önceki Sonraki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İptal Yorum gönder

keyboard_arrow_up