menu Menü
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



JACQUES PRÉVERT'DEN ÇEVRİLİP SESLENDİRİLMİŞ ŞİİR: ŞARKI SANA Önceki MEME İLE MAZMUN ARASINDA DİVAN ŞİİRİ Sonraki

KAYIT MERKEZLİ OKUMA: SON KERTEDE RAŞİT ULAŞ ŞİİRİ

Ahmet Arif’in şiir yazmak istediğini ve sonra şiir yazdığını düşünmüşümdür hep. Raşit Ulaş’ın ikinci şiir kitabı Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyesi de şairin ilk kitabı Kavga Başlıyor gibi aynı düşünceyi uyandırıyor zihnimde. Kavga Başlıyor, Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyes’nin aksine delidolu olmanın hem kârından hem zararından nasiplenen bir ilk kitaptı. O şairi bir şeyler sakinleştirmiş olmalı, inceleyeceğiz.

Ulaş’ın ilk kitabı için kaleme aldığım yazıda, “Uzun, kendisini gâvurun karşısında konumlandırmış, mücadele eden, savaşan, politik şiirler var burada.” demiştim. İkinci kitabı için söze girdiğimde böyle cümleler kurmayacağımı peşinen söyleyeyim. Çünkü iki farklı kitaptan, iki farklı insandan ancak aynı şairden ve aynı edadan söz ediyoruz.

İnsanda araç, amaçtan önce gelmekte, amaç aracın kullanılışına göre açıklanmaktadır diyor Ernst Fischer, Sanatın Gerekliliği’nde. [1]Ernst Fischer, Sanatın Gerekliliği, V Yayınları, Ankara, 1990, s.16 Şiir söz konusu olduğunda da şair, değişmeyen sözü biçimlendirmekte, değişeni değişmeyenle buluşturmaktadır. Bu iki şekilde olur. İlkin şair, verili sözü nüfuz ettiğince, kendi toplumsal konumu, kişisel tecrübeleri vs. ile yorumlar. Bunun için şiir tarihi münasebeti gerekir. İkincil olarak ise şair, yaşadığı dönemde sözü ifade etme biçimlerine/yayın organlarına intibak sağlayarak sözünü/şiirini nihayete erdirir.

Raşit Ulaş’ın şiirindeki değişim, yukarıda ilk olarak bahsettiğimiz verili sözü yorumlama kaynaklı bir değişimdir. Şairin kişisel macerasındaki değişim, şiirinde değişikliklere, farklılıklara yol açmıştır. Ancak değişim kadar değişmeyen de söz konusu edilmelidir. Ulaş, toplumun neresinde bulunduğunu, tanrının ne anlama geldiğini, ideal yaşam tarzının ne olduğunu yahut iyilik ve kötülüğün anlamını tartışarak şiirinin muhtevasını değiştirmiştir. Bununla birlikte şiirindeki edayı ve anlatım tarzını korumuş, değiştirmemiştir. Aynı zamanda Ulaş’ın şiirlerindeki muhteva değişikliği, tema değişikliğine yol açmamıştır. Örneğin şair ilk kitabında olduğu gibi, Tanrıyı, Türkiye’yi ve kadını işlemiştir.

Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyesi’nde bulunan ilk şiiri Yakarış, modern bir münacat örneğidir, örneğin. Sitem, dua ve naz iç içedir bu şiirde. Kavga Başlıyor’da Tanrıyı, Sünni, siyasi ve toplumsal bir damardan konu edinen şair ikinci kitabında Melami ve bireysel bir damardan işlemiştir. Kavga Başlıyor’da “bana türkiye kadar bir kılıç gerek/çiçek nasılsa açar. Allah ekber” diyen Ulaş, ikinci kitabında çiçeği ve belki de çiçeksi olanı da işlemiş hatta çiçeği merkeze alarak “Üç Çiçek Destanı”nı yazmıştır. Bu şiir, Ulaş’ın çokça işlediği kırgınlık/küskünlük duygusuna da örnek olarak ele alınabilir:

“üç çiçek var, üçünde de sen varsın

bir gül, bu benim olsun

biri papatya, bu senin olsun

biri küstüm çiçeği, bu da memleketin olsun” [2]Raşit Ulaş, Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyesi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2021, s.46

Ulaş’ın şiirlerindeki en özgün taraf belki de duygu işlenişidir. Şairin baba olduğunu, babayı konu edinmemiş olsa dahi anlardık örneğin. Kavga Başlıyor’da hissedilen öfke ve intikam duygularının yerini, Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyesi’nde yukarıda bahsettiğimiz gibi kırgınlık ve küskünlük duyguları almıştır. İki kitapta yer alan duygu işleyişlerinin ortak başarısı ise Ulaş’ın şiirindeki muntazam edadır. Duygu ve eda bütünlük içerisinde akar Ulaş’ın şiirinde. Bu bahis, şairinin değişmeyenini anlamak hususunda önem taşır. Ancak tabi böyle diyorum diye kitaptaki bütün duygusal muhteva sadece kırgınlık ve küskünlükten ibaret de değil. Şairin kişisel hayal kırıklıkları ve Türkiye siyasetinden duyduğu rahatsızlık bu duyguları besliyor. Ancak bu besleniş yer yer taşkınlığa da sebep oluyor. Sanıyorum şairin, Yakın Türkiye Tarihi adlı metni, bahsetmiş olduğum taşkınlığa örnek olarak gösterilebilir. Mezkûr şiir, ses ve kafiyenin alaycı bir şekilde kullanıldığı, güncel siyaseti müstehzi bir eda ile ele alan bir şiir. Diğer “akan” şiirlerinin aksine “akışkan” bir şiir.

Ulaş, şiirlerini halkın makamında var eden bir şair. Dolayısıyla hem manipülatif bir içeriğe sahip hem de manipülasyona açık. Burada eleştirilmesi gereken konu ise ideolojik teselliler. Örneğin zamlar ortasında kalmış halka ümit nişanesi olarak çadırın gösterilmesi. İçeriğe dair eleştiriler çoğaltılabilir. Ancak ideoloji temelli şiir yazan birçok şair, kendi mefhumlarını oluşturmuş, onlara yeni anlamlar yüklemiş ve bir tür çare olarak onları öne sürmüştür.

RAŞİT ULAŞ VS. AHMED ARİF: ŞİİR HERKESE

Bu başlık altında hem kayıt merkezli okuma yapmaya başlayacağız hem de bu bağlamda Raşit Ulaş ve Ahmed Arif şiirinin müştereklerinden bahsedeceğiz. Özgün duygu, düşünce ve imgelerle, sevgi, acı, öfke, küskünlük, haksızlıklara direnme gibi konuları işlemeleri Ulaş ve Arif’in müşterekleri arasında sayılabilir. Bununla birlikte, kafiye, ritim, ses yinelemesi gibi müzik ağırlıklı ögelerden ve yinelemelerden faydalanarak samimi, içten/içeriden bir anlatım biçimi kurmaları yine mezkûr şairlerin ortaklıklarındandır. Bu müştereklikler ve bireysel tercihler, bu iki şairi, ortalama okuyucu için iyi metin üreten şairler kervanına katmıştır. Ama tabi, yukarıda bahsettiğimiz ortaklıklar, zaten rahatça görülebilen ortaklıklar. Açalım.

Modern şiirden yeni yeni haberdar olan bir okuyucu bile rahatlıkla sindirebilir şiirlerini Ulaş’ın. Birçok şiir sahibi için geçerlidir bu elbette. Ancak bu birçoğu, bunu tesadüfen sağlar. Dolayısıyla onların başarısından söz edemeyiz. Ulaş ve Arif, şiir tarihinin bir noktasında bulunarak, bir hesaplaşma neticesinde kurdukları metinleri sunuyorlar okuyucuya. Bu hesaplaşma, şiir tarihine müteallik okuyucuya nefes aldırırken vasat okuyucuyu da kazanıyor. Burada bir başarıdan söz edebiliyoruz.

Nazım Hikmet’in Büyük İnsanlık adını taşıyan yapıtı, biliyoruz ki hem ses kaydı deşifresi neticesinde hem de bantın işlenerek çoğaltılması sonucunda ortaya çıkan bir eser. Yasaklı olan ve makara banta kaydedilmiş eser, kayıttan yıllar sonra mirasçıları tarafından hem bant olarak hem de matbu olarak yayınlanması için iki farklı yayınevine teslim edilmiş. Biz biliyoruz ki bu eser, ses kaydı neticesinde şiir tarihine karışmış olsa da matbu/basılı edebiyatın bir ürünü. Çünkü yazılı eserlerin seslendirildiği bir kayıttan söz ediyoruz. Ancak kitabın edisyonunda dikkate değer olan bir şey var. Şu, kitapta ses kaydındaki telaffuzlar dipnotta belirtiliyor. Örneğin şair “gene” demiş, “yine” yazılmış, “velesipit” denmiş “bisiklet” yazılmış, “görmiyeli” denmiş “görmeyeli” yazılmış vs. gibi.  

Bunu şunun için anlattım, işitilmekle anlaşılan ve anlamını çoğaltan şiirler vardır ve bu şiirler, basılı edebiyatın tahakkümüne terk edilmiştir. Ulaş ve Arif’in şiirleri de istima edildikçe anlaşılan, sezilen içine buyuran şiirlerden. Bu iki şairin şiirlerine, basılı edebiyatın ürünleri olmalarına ve basılı edebiyatın zihin iktisadını taşımalarına rağmen anlamlarına dinlenilerek daha kolay bir şekilde karışılabiliyor. Bunun birçok sebebi var. Birincisi bu şairler, matbaa teknolojilerinden istifade etmeden şiirlerini kuruyorlar. İkincisi, okuyucuya açık olmaları itibariyle söylemekten sakınacak bir şeyleri yok. Üçüncüyü de yazayım, dördüncüyü yazmayacağım: Ulaş da Arif de ozan soylu şairler.

Bunların dışında, yaptığımız mukayeseye Dilaver Cebeci gibi, milliyetçi romantik şairleri de dahil edebilir, mukayese edilebilecek şairleri çoğaltabilirdik. Ancak öyle tahmin ediyorum ki Ahmed Arif, İkinci Yeni’den sonra şiir üretmiş olsaydı, Cebeci ile ortaklaşan bir tarafı olmazdı. Çünkü milliyetçi şairler Türk şiirinin devamı olmaktan ziyade milliyetçi Türk şiirinin devamı olagelmişlerdir. Dolayısıyla Türk şiiri entelijansiyasını ıskalayıp folklör mezeli şiirler üreterek okurdan ziyade taraftar toplamışlardır. Bu sebeple Ulaş’ın “milliyetçi şair”den ziyade “şair” olarak anılması daha doğru olacaktır. Konumuza dönelim.

Ahmed Arif’in şiirlerini dinleyebiliyoruz. Raşit Ulaş da kuşağı şairler arasında şiirini seslendirebilen şairlerden. Ayrıca kitabındaki özgeçmişte radyoculuk yaptığını filan da belirtmiş. Şiire taalluk eden bir özgeçmiş yazılı olur genelde şiir kitaplarının özgeçmişlerinde. İşte buradan da yaptığı edebi radyo programlarını ve seslenmeyi kıymetli bulduğunu anlıyoruz Ulaş’ın. İnternette de var ayrıca birkaç şiir kaydı[3]Edebi Fikir, 1 Aralık 2015, Raşit Ulaş / Ya Rahmet Ya İncirlik. [Video]. YouTube. https://youtu.be/p4EQL5kv0zk , birini buraya alalım ki şiirini okumuş olanlar dinleyerek daha iyi bir anlama kavuşabilsinler:

ULAŞ’IN HALK ŞİİRİYLE KURDUĞU BAĞ

Bir tür kitap tanıtım yazısı yazmadığım için Ulaş’ın kitabının kısımlarından vs. bahsetmemiştim. Kitap üç bölümden oluşuyor ve bu bölümün üçüncüsü adından da anlaşılabileceği üzerine (Karacaoğlan’ın İzinden) hece ölçüsüyle yazılmış şiirleri ihtiva ediyor. Ancak Ulaş’ın halk şiiriyle rabıtasını buradan başlatmak yanlış.

nefes alırken doğuyor göğsümden güneş

hiçbir duaya sığmıyorum gel ey, eylerin en güzeli

ben seni ne vakit çağırırsam geldin

yine gel

yine gel

gel kuyuya kuytuya karanlığa bırakma gel[4]Raşit Ulaş, Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyesi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2021, s.20

Yukarıya aldığımız mısralar, şairin sesinin durulukla duyulduğu mısralarından. Saf ve temiz bir söyleyiş bulunuyor zaten Ulaş’ın birçok şiirinde. Halk şairi, gördüğünü, yaşadığını mazmunlaştırıp şiir kalıplarıyla buluşturan şairdir. Ulaş, yazdığı serbest vezinli şiirlerle zaten bu özelliği taşıyor. Hece vezni de bunun tuzu biberi olmuş. Folklör unsurlarının kullanıldığını zaten görüyorduk Ulaş’ta: “çet çet çet çedene de sar yirmiyi yirmiye” mısraında kullanıldığı gibi.

Ulaş’ın heceyle yazdığı şiirlerinin halka mâl olma ihtimalinin, serbest vezinle yazdığı halk merkezli şiirlerden daha düşük olduğu görülüyor. Birkaç kafiye kusurunu hesaba katmazsak, kalitesiz veya işte kusurlu oldukları için değil. Yukarıda belirttiğim gibi, halk şairi, ortamından hareketle şiir söyler. Ulaş, zaten bunu başardığının farkında olan bir şair. Dolayısıyla “iyice bi tadına bakayım şunun” demiş olabilir.

SONNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNN…

Dipnot

Dipnot
1 Ernst Fischer, Sanatın Gerekliliği, V Yayınları, Ankara, 1990, s.16
2 Raşit Ulaş, Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyesi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2021, s.46
3 Edebi Fikir, 1 Aralık 2015, Raşit Ulaş / Ya Rahmet Ya İncirlik. [Video]. YouTube. https://youtu.be/p4EQL5kv0zk
4 Raşit Ulaş, Birçok Yolculuğun Tamamlanmamış Hikâyesi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2021, s.20


Önceki Sonraki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İptal Yorum gönder

keyboard_arrow_up