menu Menu
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



ŞİİR SOSYOLOJİSİ Previous SEN KENDİNİ BİLMEZSEN BU NİCE İLETİŞİM KURMAKTIR Next

BELAGATİN FİZİKSEL İMKANLARI

Belâgatin fiziksel imkanı derken aslında şiirin ne olduğunu soruyoruz bir yerde, şiirin ve şiire dair sanatların. Şiirin ve sanatın imkanını konuşurken, onları sağlayan, oluşturan şeyleri konuşuyoruz. Dolayısıyla şu olmadan şiir olmaz, bu olmazsa şiir zayıf olur diyebileceğimiz ne varsa onu sorguluyoruz. Şiirden neyi söküp alırsak şiir yine şiir olarak kalmaya devam eder?

Eğer şiirden bir şeyi çıkardığımızda şiirin şiir olmaklığı zarar görmüyorsa kendisini çıkardığımız şey de doğrudan şiirin şiir olmaklığına katkı sağlamaz. Ancak dolaylı katkıları olabilir. Bunları irdelemek bize, şiirin ne olduğuna ve ne olmadığına dair bilgi verir.

Şiir yazılı kültür içerisinde varlığını kurmaya başladığından beri, daha çok kağıt ile anılageldi, yazılan bir şey gibi algılandı. Yazılan bir şeydi de aslında ama yazılan bir şey olması onun, sadece yazının imkanlarını kullanmasından ileri geliyordu. Yoksa şiirin tarifine içkin bir şey değildi ‘yazılan’ olması. Yani yazılmasa da şiir, şiirdi. Fakat yazılabiliyor oluşu, ona birtakım imkanlar verdi. Belagatte yazıya dayanan ya da yazının öne çıktığı sanatlar ortaya çıktı. Bazı mısralar, yalnızca alfabenin verdiği imkana dayanıyordu mesela.

Kalem olsun eli kâtib-i bed-tahrîrin

Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler

Gâh bir harf kusuruyla eder nâdiri nâr

Gâh bir nokta sukûtuyla gözü kör eyler

Fuzuli’nin yukarıdaki mısralarının etkileyici olmasının tek nedeni, yazıya dayanmasıdır. Bu bir ayıp değildir elbette, aksine son derece normal bir durumdur. Burada bizim değindiğimiz nokta Fuzuli’nin, elindeki imkanı kullanıp bir şekilde bu imkandan şiir tertip etmesidir.

Bununla birlikte şiir yazıyı ve yazının imkanlarını kendi lehine kullanırken bazen de yazının sınırlarını aşmış, ona kendine has kurallar ekletmiştir. Bu da aslında şiirin, yazıyı ve kağıdı aşan bir şey olduğunun delillerinden biridir. Örneğin hece ölçüsünü sağlamak için kelimeden bir heceyi düşürmek şiirin marifetidir. Kafiyeyi sağlamak için klasik sentaksa uymamak da keza şiirin marifetidir. Burada asıl hedef, sese ulaşmaktır ve sentaksı aşmak pahasına ses elde etmek, üzerinde düşünülmesi gereken bir olaydır.

Abdülkâhir el-Cürcânî’nin de yukarıda söylediklerimize benzer bir görüşü olduğunu belirtelim. Cürcânî’ye göre bedi’, şiire tek başına katkı sağlamaz. Yani bedi’ olmasa da şiir olurdu lâkin şiir, bedi’in kendisine verdiği imkanları kullanarak daha güzel, daha kusursuz bir şekle bürünür. Dolayısıyla Cürcânî, belagatin üç temelinden (meâni, beyân, bedi’) birini, şiirin aslî unsurlarından addetmez. Buradan yazının başında söylediklerime döneceğim. Şiiri saf haliyle aradığımızda bedi’ olmaksızın da şiiri bulabiliyoruz. Bu, şiiri güzelleştiren sanatlar, şiirin tarifine içkin değildir demektir.

Şimdi bazı sanatları ele alalım. Bazı sanatlar hakkında konuşabilmek, yine yazının sağladığı imkanlarla doğrudan bağlantılıdır. Evet, bahsedeceğimiz sanatlar yazı olmadan da var olan sanatlardır fakat, kendilerini daha çok yazıyla açık eden sanatlardır. Örneğin leff ü neşr. Mutabakat. Reddül acuz alessadr.

Şimdi bu zikrettiğim sanatlara bazı örnekler vereyim.

Fikr i zülfün dilde tâb-ı sûz-ı ışkun sinede

Nârdur külhanda gûya mârdur gencînede

Nef’i’nin bu beytindeki leff ü neşr zülf ile mâr, dil ile gencîne, tâb-ı sûz-ı ışk ile nâr arasındadır. Bu beyit eğer yalnızca söylenmiş olsaydı biz, leff ü neşri bu denli dikkatli incelemeyecektik belki de. Şiir yalnızca sözlü olarak kalsaydı ve yazıyla kayıt altına alınmasaydı şiiri şekillendiren şeyler de değişmiş olacaktı. Burada şikayet ettiğimiz nokta şiirin yazıyla kayıt altına alınması değil, şiirin kayıt altına alınmasının yalnızca bir vasıtaya bağlanması veya bir vasıtanın mutlak hakim kılınmasıdır.

Ya gezen bir ölü yahut gömülen bir diriyim

Mumyadır canlı da cansız da bu kabristanda (Çamlıbel)

Yukarıdaki mısralar tezat yani mutabakat sanatına örnektir. Leff ü neşr için yaptığımız yorumları tekrarlamaya burada gerek duymuyorum.

Şimdi de Fuzuli’den aldığımız beyitle reddül acüz ale’s sadr sanatına örnek verelim.

Suya versin bâğbân gülzârı zahmet çekmesin

Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gülzâra su

Burada şair su kelimesini beytin ilk mısrasının başında kullanıp ikinci mısranın sonunda tekrarlamaktadır. Acaba biz bu duruma neden dikkat çekiyoruz? Bu durumun bizim dikkatimizi çekiyor oluşunun sebebi acaba yazıyla bağlantısız mı?

Yengi mecmua olarak yeni bir belagat kaydı öneriyoruz. Aslında önerdiğimiz şey sıfırdan bir kurulum değil. Var olan belagat birikimine eklemlenecek yeni ifade vasıtaları geliştirmek. Örneğin Enis şiir okurken şiirde kulak geçtiğinde görsel ifadesinde kulağını tutuyorsa bunu, bir edebi sanat addebilir veya zaten var olan bir sanatın nev’i olarak zikredebiliriz. Temel sorunumuz, ifade araçlarımızın ve ifade yönlerimizin gelişmesine rağmen hala kendimizi sadece yazının belaği sınırları içerisine hapsetmemizdir. Buradaki “sadece” kelimesine dikkat çekmek istiyorum çünkü biz, yazının ifade gücünü veya bir ifade vasıtası olmaklığını reddediyor değiliz. Bizim önerimiz, ifade yöntemlerine karşı korumacı bir tutum izlemenin gereksizliğinden yola çıkılarak var olan birikime eklemlenecek bir belagat inşasıdır. Bu basit bir şey değildir, aynı zamanda metaforlarımızı, analojilerimizi de yeni bir gözle okumayı gerektirecektir. Bu temelin hitama ermesi için uzun bir sürecin gerektiğinin de farkındayız.

Burada bize şöyle bir itiraz gelebilir: “Siz, görselliği bir ifade aracı saymanıza rağmen aslında dışarıya görsel ile sunduğunuz üretimlerinizi yine yazıyla ikmal ediyorsunuz. Dolayısıyla aslında siz yine ifade aracı olarak yazıyı kullanıyorsunuz.” Bu itiraz yerinde bir itiraz değildir çünkü biz, dışarıya çıktısını yazı olarak vereceğimiz çalışmaları da yazıyla ikmal ediyoruz, ona yazıyla çalışıyoruz. Bir ifade biçimini dışarı sunmadan önce o ifade biçimi üzerine hangi vasıtayla çalışıyor olduğumuz aslında alıcı olan okuyucuyu çok ilgilendirmemektedir. Biz ifade edenler olarak, ifade edilene ulaşırken harcadığımız çabayı göz ardı ederiz, tıpkı bu çabayı ifade edilenin de göz ardı ettiği gibi. Dolayısıyla bir görsel ifadeye yazıyla çalışıyor olmamız herhangi bir sorun teşkil etmez, kaldı ki biz zaten yazının varlığını reddediyor değilizdir. İfadenin, kültür sanat dünyasında yazıya hasredilmesine karşı çıkıyoruz. Burada da okuyucu, “yahu ifadenin yazıya hasredildiğini kim nereden çıkarmış” diyebilir. Yani izlediğimiz bir videoda konuşan, elbette kendini ifade ediyordur. Fakat bu ifadenin edebiyata dahil edilmediği aşikardır. Şiir okuyan birinin şiir okurkenki mimiklerini edebi sanatlar dairesinde addeden kimse maalesef yoktur. Fakat bunun böyle olmamasını gerektirecek bir şey de yoktur.


Previous Next

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Cancel Yorum gönder

keyboard_arrow_up