menu Menü
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



SUS PUSTUK US KUSTUK PUSU KURDUK Önceki BAŞLANGIÇTAN İKİ YIL SONRASI İÇİN NOTLAR Sonraki

TEOLOGLARIN İHANETİ

Sözün etkisi dinleyen kadar söyleyeni de tesir altına alır. Kendisine yönelerek kesilen kulaklar bir söyleyeni sözün cezbesine kolayca kaptırabilir ve artık sözün menzili yön değiştirerek matuf olduğu amaçtan ziyade işiten kulaklarda uyandıracağı akisle ölçülür. En tesirli söz en çok reaksiyona sebep olan sözdür ki gayrı en seçkin kürsü de televizyon stüdyoları olmuştur. Televizyonun hatta çapını genişleterek söyleyecek olursak kitlesel-dijital her türlü ekranın sözün yaptırım kabiliyetini ve sözü söyleyenin söz söyleme iktidarını arttırdığı bir gerçek. Bir de kendiliğinden muhterem olan söz var ki bunlar da inanca, imana ve dine taalluk edenler. Kendiliğinden muhterem sözlere kısaca “dini söz” diyecek olursak bunların ekranda temsili bize bir hıyanetin portresini verecektir.

  • Hıyanet çünkü hakikatin hatrı reyting telaşesi ile kırılmıştır.
  • Hıyanet çünkü umumun pratikleri televizyon diskuruna kurban olmuştur.
  • Hıyanet çünkü dini sözün aktarıcısı olan insanlar teologlara dönüşmüştür.

Aslına bakarsanız televizyon ya da dijital ekranlar yapısı itibariyle sahiplik ilişkilerinin doğurduğu tüm komplikasyonları bünyesinde taşır. Sabit bir kuraldır ki yayının formunu belirleyen normunu da belirler. Sözde demokratik ilkelerce düzenlenmiş olsa da paranın ve iktidarın tüm komplikasyonları sürecin bir parçası olagelmiştir. Bu harici etkinin ve yapılandırmanın tesis ettiği 32. Gün ve Siyaset Meydanı gibi bir dönemin en revaçta olan programları her ne kadar liberal-katılımcı gibi görünse de sözün sınırı patronun menfaat sınırları kadar olmuştur. Bu ideolojik-çıkar odaklı düzenin etki sahasında en büyük yarayı alan, sistem kaygılarıyla el mecbur demokrat bir yapı arz eden politik söylemler değil din ve diyanet hususlarıdır.

Yaşar Nuri Öztürk ile kesin başlangıcını gördüğümüz ekran teologluğu devresi medya dolayısıyla küresel iktidar odaklarının aleyhine herhangi bir iddiası olmayan ve pençeleri sökülmüş bir dini görüşün kamusal alanda görünürlük kazanmasına vesile olmuştur. Kaderin cilvesi, Yaşar Nuri Öztürk’ün görüşleri de yıllar içerisinde ekran kitlesine endeksli hale gelerek takipçi vasatına doğru düşmüştür.

Elbette Yaşar Nuri Öztürk reformcu söylemin daha rigide ve karikatürize edici fenomeni olarak çağdaş dönemdeki vaziyeti anlamak için doğru bir örnek olmayabilir fakat su götürmez bir gerçek şu ki teologların görünürlük kazanması ile paralel bir gelişim süreci izleyen kamusal alanda dindarlığın tebarüz etmesi bu alana kayıtsız kalamayan merkez medyaların kendi dini söylemini seslendirebilecek figürlere kanallarında yer vermelerine sebep olmuştur. Yaşar Nuri Öztürk’ü takiben televizyonlarda boy göstermeye başlayan teologlar ise ekranların gerektirdiği felsefi envantere ve ekran sanatına daha hâkim hepsinden de önemlisi dini sözü amorf olarak yorumlama hususunda pek mahir fenomenler olarak hayatımıza gireceklerdi.

Günümüzde mebzul miktarda örneğine rastladığımız hatta bazıları akademik unvana sahip ya da Türkiye’de kendisi dışında felsefeci-metafizikçi olmadığını söyleyecek kadar iddialı bu kimselerin ekranda inşa ettikleri söylem, dini sözün sansasyonel-seküler yorumlarını ekran önünde paylaşıma açarak memur olduğu amelden tamamen sıyırmaktadır. Felsefi argümantasyonlar geliştirmek ya da teorik çözümlemeler yapmaktan aciz kalan bu teologlar batılı düşünürlerden yaptıkları iktibaslarla takipçilerini/seyircilerini etkilemek ve insan hakları, demokrasi, evrensellik gibi çağdaş kavramlarla, kurdukları mikro sanal cemaatlerin irtibatını sağlamak gibi dünya sistemine hizmet millete hıyanet etmektedirler.

Mesela kendisini Türkiye’nin tek filozofu sayan zata eğilelim. Konuşmalarının ana eksenini hikmet, adalet, hakikat gibi kavramlar oluştururken Antik dönemden başlayarak çeşitli iktibaslarla televizyondaysa sunucu üzerinden izleyicileri, dijital mecrada ise doğrudan takipçilerini bilge tarafına meftun etmeye çalışır. Söyleminin çeperlerini ilmi olarak teorize ve tatbik edemediği yalnızca örnek yumaklarıyla bezediği düşünceleriyle örerken dini sözü çağdaş realitelerle kafa kafaya getirir. Nihayetinde kendi baktığı yeri bitamam hakikatin kendisi olarak göstererek gösterisini bitirir.

Bilenle bilmeyen arasında ya da cahil ile echel arasında bir turnusol görevi gören bu şahıslar nihayet bir borsa spekülatörü mevkiinde konumlanarak amiyane tabirle keriz silkelemektedirler. Sözü kerizlere düşüren kayıt araçlarına bir sitem kabilinden…

Çağlar Ebubekir İhanet


Önceki Sonraki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İptal Yorum gönder

keyboard_arrow_up