menu Menü
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



TEOLOGLARIN İHANETİ Önceki BİZ GERÇEĞİZ Sonraki

BAŞLANGIÇTAN İKİ YIL SONRASI İÇİN NOTLAR

1.

Bundan iki yıl önce şiirin kâğıt üzerindeki tutsaklığına son verdik. Bu süreç boyunca, Türkiye’deki siyasi iklim dolasıyla yer yer konumuzdan sapsak da şiiri, kaydı merkeze alarak tartıştık. İki yıl sonra şunu itiraf etmeyi sürdürmemiz gerekiyor: Kaynaklarımız yayın evlerince artırılıyor. Ve Yengi hakkında yayınlanan tek yazıya matbu şiirler yayınlayan bir dergide, Şiir Versus’ta yer verildi. Aslında isabet oldu, zira süreli yayın tavrı sergilemeyen bir yapısı var Şiir Versus’un. Yazıda yer verilen makul ve anlaşılabilir sorulara alenen cevap verme ihtiyacı hissetmedim. Çünkü soruların bir kısmı bizim de merakımıza seza olan sorular. Yengi de zaten bu cevapsız soruları yaşama cesaretini gösterdiği için Yengi. Tarih, Samet Karataş’a da bize de cevap verecektir diye düşünüyorum.

2.

Cemil Meriç romanın insan ilimlerinin gelişmesiyle (psikoloji, psikiyatri, psikanaliz, sosyoloji, antropoloji vs.) sona edeceğine inanıyordu. Rasim Özdenören, Meriç’in bu tavrını “Sayın Meriç romana, keyfine göre bir işlev yüklüyor, sonra da bu işlevin, adını saydığı bilimler veya yöntemler aracılığıyla yerine getirildiğini belirterek romanın sahası kalmadığı sonucuna balıklama atlıyor.” diyerek eleştirmişti. Ve kehanette bulunmaktan kaçınan bir tavırla şöyle eklemişti: “Roman ileride ölür mü kalır mı bilemem.” Bir iktisat tarihçisi olan Harold İnnis, iletişim teknolojilerinin insan düşüncesi ve bilincinin bir uzantısı olduğunu iddia ediyordu. Farklı yerlerde değiliz. Yeni iletişim teknolojilerinde varlık gösteren zihin iktisadına uyum sağlayabilen türlerin sürebileceğine inanıyoruz. Burada şunu sorgulamalı: Roman yahut romancılar bu uyumu gözetebilecek mi? Çünkü bizim, şairlerin, iki yıldır matbu edebiyata karşı gösterdiği tavrı henüz bir romancıdan görmüş değiliz. Yusuf Kenan Yanık hikâye anlatmada eskisine nazaran daha çok zorlandığını itiraf ediyor. Hakan Arslanbenzer bir keresinde tefrika romanın (“yazma sanatı olmayan romanın” olarak tevil etmek istiyorum bu ifadeyi) sabah programlarında sürdüğünü ifade etmişti.  Konuyu buradan rahatça TikTok’a bağlayabilirim. Çünkü tarihle münasebetimiz bize hâlâ büyük medya olaylarının, edebi tür ve anlatıların yatağını belirlemekte her zaman ilk sırada yer aldığını hatırlatıyor.

3.

İçimden dört başı mamur, başlayıp biten bir yazı yazmak gelmiyor. Algoritmanın işgali altındayım. Konudan konuya atlayan bir zihin akışına sahibim. Tutarsız mıyım peki? Sanmıyorum. Belki de artık Gutenberg’ten değil Tim Berners-Lee’den sonrasını konuşmak gerekiyor. Şiiri ve propagandayı daha iyi anlamak için iletişimin bütün kavşaklarını kavramak zorunda olduğumu hissetmek… Bununla yaşıyorum hep. Hayat bizi biraz salsa da gidip azcık yazılım filan da öğrensek.

4.

Recep Tayyip Erdoğan bir seçim daha kazandı. İntihar etti bazı insanlar ne yazık ki, Erdoğan seçim kazandığı için. Erdoğan’ın seçim kazanması bir sürprizmiş gibi. Bu intihar haberleri üzerine yazılıp çizildi tabii. Muhalefetin kıyamet teorileri içeren propagandaları sebep oldu kimilerine göre intiharlara. Kimilerine göre ise gençlerin geleceğe dair umutlarını yemiş bitirmişti Erdoğan, bu sebeple intihar ettiler. Bu iddiaların gerçeklikleri tartışılabilir. Bir yazı yazmıştım geçtiğimiz aylarda Yengi’de. İşbirlikçi filtreleme tekniğinden bahsetmiştim, şöyle bir alıntı yapayım: “Bu sistem, sosyal medya kullanıcılarından aynı beğenilere sahip kullanıcıları tanımlayarak kullanıcılara aynı içerikleri göstermeye dayanıyor. Aynı şeylere güldüğümüz insanlarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla herkes kendi sözünün kabul gördüğünü, herkesin kendisi gibi düşündüğünü vs. düşünüyor.” Evet, lafı oraya getireceğim… İnsanları kendi düşüncelerine gittikçe daha fazla ikna eden algoritma, gerçekle karşılaşan insanların katili olabilir mi?

5.

Yengi bir devrim yapmaktan ziyade bir devrimi vurguluyor. Bilmiyorum, hızla gerçekleşmeyen değişimin bir devrim olduğunu söyleyemeyiz belki. Ama enformasyonel yığının hızı tespit etmeyi zorlaştırdığını ifade edebilir ve böylelikle iddialarımızın ehemmiyetine ilişkin bir pay çıkarabiliriz kendimize. Pay çıkarmak, kulağınıza olumsuz bir ifadeymiş gibi gelebilir. Ancak kendimize pay çıkarmadan varlık gösteremeyiz. Nihayetinde bizler kayıt teknolojilerinden şiire düşen payı hesap ederek çıktık bu yola. Ve yine bilmiyorum, kayıt teknolojilerinden şiire düşen payı sindirmeyi bekleyenlerin akıbetleri ne olacak? Yengi’nin dahil olduğu devrim sürecinden bu yana birçok edebiyat dergisi, internet sitesine dönüşüverdi. Ciddi isimler –edebi üretimlerini matbuatın yol açtığı zihin iktisadıyla gerçekleştirseler de- matbu edebiyatı terk etti. Bunun artacağını biliyoruz. Ancak kayıt teknolojilerini dikkate almadıkları sürece edebiyattan uzaklaşacaklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tartışma programları çekiliyor bu ara. Şairler bir araya geliyor filan. Ancak bu isimlerin şiirlerini içimizden okuyoruz. Ne diyelim, hoş geldiniz; güle güle.

6.

Byung Chul Han haklıysa ve söyleme dayalı kamuoyunun yerini yapay zekâ aracılığıyla gerçekleştirilen veri analizleri alıyorsa; sözlü, yazılı, basılı ve video vb. kayıtların hepsinin ilk olarak yalnızca veri olma işlevini yerine getirdiğini kabul etmek durumundayız. Ancak hakikati söylemle sınırlandırmak garplı vehim tüccarı demokratların kesesini doldurmaktan başka ne işe yarar bilmiyorum. Yapay zekadan önce de numaralarımız vardı, video kayıt teknolojilerinden önce de izleniyorduk. Ayrıca gerçeğin ne olursa olsun zuhur edeceğine inanmasak kendimize Müslüman der miydik?

7.

Askeri diziler çeken yapımcıları şehadet sahneleri zenginleştiriyor. Tabii, ne sandınız?


Önceki Sonraki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İptal Yorum gönder

keyboard_arrow_up