menu Menü
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



KALEMİ TUTAN KİM? Önceki YAZARAK ÜRETME KONFORU Sonraki

KAYIT MERKEZLİ OKUMA: İDEOLOJİ, MATBAA VE DİL DEVRİMİ

Destutt de Tracy’nin ideolojiyi, insan zihninin fizyolojik bir temeli olduğunu söyleyerek, zoolojinin bir dalı olarak tanımlamasını neyle açıklayacağız? Ya da sınırlı oluşu insan ile mi mukayyet kılacağız? Yengi’de 7 sayıdır üzerine yazıp çizdiğimiz kayıt mevzuu, ideolojik alanın neresine isabet ediyor? Bu soruları belki de cevaplamayacağım ancak bu soruların cevabı kesin olarak verilebildiğinde anlamın güneşi batıdan doğmaya başlayacak.

Her şeyden önce bir şey sınırlandırıldı. Türklerin şeyi sözle sınırlandırışı 18. yüzyıla kadar sürdü. İdeolojilerin ölümünün konuşulduğu günümüzde, matbuatın gelişimi ve sona ermesi ile ideolojilerin oluşumu ve ölümü arasındaki korelasyonu göstermek icap ediyor. Söz gelimi İslamcılığın (kimilerine göre başka bir şeylerciliğin de) atası Namık Kemal, Türk matbuat kültürünün ademi, ilk insanı sayılmaktadır. Bizler de edebiyatımızda cereyan eden ideolojik hareketleri Namık Kemal’le başlatıp popülist şiirle sona erdiriyoruz. Sela okuyoruz bir bakıma. Bununla yetinmeyelim.

Peter Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi’nde, “bir sansasyon yaratmak isteseydim şöyle söylerdim diyor: “Erken yeniçağ Avrupa’sının düşünsel devrimleri; Rönesans, Bilim Devrimi ve Aydınlanma adı verilen oluşumlar, belli birtakım popüler ya da pratik bilgilerin yüzeye vurmasından (özellikle de basıma dökülmesinden) ve bazı yerleşik akademik kuruluşlarca meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir.” Belki burada Burke ile Homeros’un var olan sözlü eserleri ilk defa yazıya döken bir yazar olduğunu söyleyen teorisyenler arasında ilişki kurmak gerekiyor. Nitekim her iki koşulda da devrimi “yeni kayıt biçimlerini işlevselleştirenler” gerçekleştirmiş oluyor.

Yine aynı adlı eserinde bilgi ile basım ilişkisini tartışırken matbaa hakkında şunları söylüyor Burke: “Bu yeni aracın önemi, bilgiyi daha geniş kitlelere yaymakla ve görece özel, hatta (teknik sırlardan devlet sırlarına değin) gizli bilgileri kamusal alana açmakla sınırlı kalmamıştır. Basım, bu çalışmada tekrar tekrar yinelenen bir tema olarak, farklı bilgiler arasındaki etkileşimi de kolaylaştırmıştır.” Hoş geldin modern sanat, hoş geldin ideoloji.

Neden modern sanat ve ideolojiye aynı anda hoş geldin diyoruz? Çünkü imge de düşünce de   matbaa ile sınırlandırılarak tekrar var olagelmiştir. Matbaanın düşünceyi ve estetik alanı sınırlandırışının ise son demlerini yaşadık. Şuraya geleceğim: Türkler yazılı kültürden matbu kültüre geçiş gibi çok güçlü bir zihinsel devrim yaşarken, birçok felaketi de bununla birlikte atlatmışlardı. Bu felaketlerden biri de şüphesiz dil devrimiydi.

MUHAFAZAKARLARIN ANLAMADIĞI: DİL DEVRİMİ

Kaydı merkeze alarak düşününce dil devriminin aslında muhafazakârlar tarafından bir günah keçisine dönüştürüldüğünü de görüyoruz. Harf inkılabının Türkçemize verdiği zarar malum, bunu konuşmaya hacet yok ancak şunları sorgulamamız gerekiyor: Türkler yazılı kültürden matbu kültüre geçerken yaşadı harf inkılabını. Dolayısıyla iki büyük köklü değişim aynı anda yaşanmış oldu. Yazılı kültürden matbu kültüre geçerken geride bıraktıklarımız ile harf inkılabı gerçekleşirken geride bıraktıklarımız birbirleriyle karıştırıldı. Oysa bizler başka kulplar aramaktansa yalnızca Kur’an harfleriyle yazmayı istemeliydik. Çünkü bunun bizim için önemli olan şey yazı değil; yalnızca Kur’an’dı. Çünkü sözlü kültürden yazıla kültüre Kur’an’la geçtik. Gözlerimizle okuduğumuz ilk şey Kur’an’dı. Yazılı medeniyetimiz Kur’an ile oluştu. Kur’an’la var olduk. Kayıtlara Kur’an’la geçtik. Dolayısıyla Kur’an harflerine dönme isteğinin dışında eski harflere dönmek isteyen ve bunun için farklı kulplar takanlarla da hesaplaşacağız.

Hiç isim vermeyeceğim. Hepsini tanıyor, biliyorsunuz. “Eskiden zibilyon tane kelime kullanıyorduk şimdiki gençler günde sekiz kelimeyle konuşuyor, bir de sürekli aynen deyip bütün gün tabletle oynuyorlar” gibi cümleler kullanan yaşlı amcalardan ve onları heyecanla takip eden gençlerden bahsediyorum. Sözlü kültürde ve yazılı kültürde, matbu ve dijital kültüre kıyasla farklı ve daha çok kelime ile iletişim sağlanıyor olabilir (Kaç kişi iletişim sağlayabiliyorsa artık?). Bunun sebebini yalnızca harf devrimine bağlamak, bunu yalnızca yazılı ve sözlü kültürle açıklamak kadar yanlış olacaktır. Matbu kültürle birlikte gelişen ve kendine alan bulan ideolojiler bütün açıklamaların kendileri uğruna yapılmasını istediler. İşte bizim yaşlı muhafazakarlarımız da matbu kültürün ürettiği ideolojilerin pençesinden kurtulamadı ne yazık ki. Dil devrimini yapanlar ideolojileri için neyi feda ettiyse, yaşlı muhafazakâr dilciler de ideolojileri için aynı şeyi feda etti.

Halbuki bir dilbilimci için yapacak çok daha fazla şey var bugün. Türkçe hakkında konuşurken yazıyı bir kenara bırakmayı denemedi mesela kimse. Kimsenin, kelimenin nasıl yazıldığı hususundaki dikkati, nasıl söylendiği hususundaki dikkati kadar gelişmedi. Bir karşılık buldular ses ve harf arasında. İşte kâğıdın tesiri bu denli kuvvetli olmuştur zihin iktisadımızda. Halbuki “Şoray Uzun Yolda” gibi efsanevi bir programımız var. Bütün Türkiye’yi konuşturmuş Şoray Uzun, bütün yöreleri. Al, dili incele, anlat. Kitabı değil yalnızca, diğer bütün kayıtları aç. Dil orada canlı ve gerçek. Çünkü kamera karşısında olmanın ne anlama geldiğini bilmeyen son insanlar yaşıyor orada. Ama yapamazsın değil mi? O videoları nasıl indireceğini de bilmiyorsun çünkü bir kere. Boğuldun yazıda. Halbuki ne diyorduk? Dilin işlerliğini sürdürdüğü kayıt sistemi, annelerin yemek tarifi öğrendiği kayıt sistemidir. Nokta.


Önceki Sonraki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İptal Yorum gönder

keyboard_arrow_up