menu Menü
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



ÇATIRT Önceki ELİME BİR KIRBAÇ ALIP SAHNEYE ÇIKACAKTIM! Sonraki

AĞLAR ÜSTÜNDE EDEBİYATA YER AÇMAK

İkinci Dünya Savaşı gerek sebebi gerekse de sonuçlarıyla dünyanın (hususen dünyayı kendisiyle hudutlandıran Avrupa’nın) yaşanılabilir bir yer olmaklığını tamamen değiştirmiştir. Aydınlanma’dan itibaren sürdürülen savların artık reel olmadığı anlaşılmıştır. Zira kendisi vasıtasıyla dünyayı da aydınlatmaya namzet olan Avrupalı özne, yükselen diktatörlüklerin gölgesinde kalmıştır. O güne kadar düşünsel üretime zemin hazırladığı öngörülen bilimsel-felsefi diskurların, faşizan otoritelerin tahakküm araçlarına dönüştüğü anlaşılmıştır. Çağdaş filozoflar (özellikle Kıta Avrupası’nda) bu tahakküm araçlarını tenkit etmiş öyle ki Michel Foucault gibi dönemin en protest sosyologları “iktidar” tanımını daha da genişleterek kişinin hal ve hareketlerindeki görünmeyen müdahillerin tümünü bu iktidarın çatısı altında temciz etmiştir. Michel Foucault çağdaşlarından daha da ileri giderek “iktidar” kavramını bir ağ şeklinde tasvir etmiştir. Çağın ruhu haline gelmiş bu ağ kavramı tekil düzlemlerden sıyrılan insan ve yapı ilişkilerinin daha karmaşık, içiçe, üstüste geçmiş  etkileşimlere tepeden bir bakışın da ta kendisidir. Şehir hayatının daha kompleks bir hale bürünmesi, devlet unsurunun müdahilliği ve makinelerin ilavesi ile “modern” olmaktan çıkıp kimi düşünülere göre “ileri modern” kimilerine göre “post endüstriyel” bir yüze kavuşan yeni toplumun iletişim/etkileşim ve düşün araçları da elbette buna paralel olarak başkalaşacaktı zira McLuhan’a göre kıyafetten aksesuara kadar tüm nesnelerin araçlığı şehrin yani mekanın da bir ağ olduğu sonucunu doğurabilirdi.

2000 yılında Negri ve Hardt tarafından yayınlanan İmparatorluk kitabı da yeni düzenin ilanı cinsinden bir manifesto özelliği taşıyordu. Öyle ki artık ulus üstü- sınır ötesi yapılardan ve kurumlardan müteşekkil bir dünya teklik ile değil çoklukla özetlenebilirdi ve bu çokluk ulus bilincini seyrelten bir ağ dünyasına açılan kapının ta kendisiydi. Her ne kadar Weberyen bürokrasi kompleks ve formel bir yapıyı arz ediyorsa yeni strüktürü de görece bu formelliklerden sıyrılmış ve dahi tekilden çoğula tezahür etmiştir.

ARPANET’ten itibaren tanık olduğumuz internetin kendisi de askeri gayeler etrafında ortaya çıktıysa da üniversiteler bünyesinde oldukça etkili ve ilham verici bir biçimde enformasyon dolaşımı maksadıyla kullanılmıştır. Bu ilham kaynaklığı ise öznelerin eşit bir biçimde faaliyet alanı buldukları yeni bir zemin olarak cari olmasıdır. Bu yönüyle internet, enformasyon aracı olmanın yanı sıra ifade zemini hususiyeti kazanarak kamusal alan özelliği kazanmıştır. Bu kamusallık herhangi bir etnik ya da dini iktidara bağlı olmaksızın (şerhli) beynelmilel bir tavra sahiptir. Habermas’ın kuramlaştırdığı bu kamusal alanın ana bileşeni mevkisindeki iletişim kavramı sadece söz ve retorik temelli değil aynı zamanda imajın-görsel kültürün de kuvvet kazanmasına yol açmıştır. Toplumun kalbi mesabesindeki toplanma alanları, meydanlar, kafe ya da kahvehaneler dilin karşılıklı etkileşim, alışveriş ve tartışma fonksiyonlarını icra ettiği alanlar olarak internete taşınmıştır. İnternet, (özellikle Web 2.0) ile yeni bir demokratik modele kaynaklık edecek ölçüde kamuoyu beyanatı merkezi haline gelmiştir. Her ne kadar bugün bu ağın bünyesinde dahi bir tekelleşme ve kapital süreçler döngüde ise de bu durum internetin “yeniden üretim aracı” olma özelliğini nehyetmez zira evvela sözün daha sonra görselin ve şimdi de bu ikisine de matuf şiirin bu alanda (bu alana uygun form ve muhteva ile) yeni bir kisveye bürünmesi elbette gerekecektir.

Yine ve yine meselenin edebi veçhesine değinecek olursak mekânsal sınırlarını matbaa vasıtasıyla çözen söz/şiir internetle görseli de aynı sınıfa dahil etmiştir. Matbaa vasıtasıyla ozanın  bedenin bulunduğu mekanın ötesine taşınan söz/şiir için artık internette etkili bir alternatif akım olmuştur bu bağlamda internet, söz/şiir için yeni bir sayfa değil ozanın bizzat kendisinin mekânsal ve şiirsel üretimidir.


Önceki Sonraki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İptal Yorum gönder

keyboard_arrow_up