Flaubert’ten her fikrin yalnız bir ifade şekli olabileceğini öğreniyoruz. Fikir için “bile” bu böyle ise şiir bu sözün neresine? Şair bir şiiri başka türlü de yazabilir mi? Öz-biçim ayrımı diye bir şey var mı? İmge ne kadar bükülebilir?
Şairin zihninde imge belirirken sonra şair onu kaybetmemek için bir kayıt çabasına girişir. Çünkü aklı kendini tekrarlayamaz. Düşünülen bir şeyi düşünmemiş olmak mümkün değildir. Hatta bir şeyi ikinci kez düşünmek bile ilk kez yapılan bir eylemdir. Düşünme işi ertelenemez, sonraya saklanamaz, düşünmeye kaldığı yerden devam edilemez. Biz vardığımız noktaya yanımızda ne götürdüğümüzü bilmeyiz. Çıkınımızdaki “yaşama dair” kalabalık varacağımız noktayı bize yalnız “o an” tarif eder. Bazı zamanlarda bizi başka sokaklara saptırabilir. Bir bakışımızda hayranlık uyandıran bir eser, başka bir bakışımızda aynı ölçüde heyecanlandırmayabilir. Yani zihinde beliren imgeden hemen sonra şairde acelecilik ve kaybetme korkusu hakimdir.
Şiire dair zihninde beliren her neyse, bir başka anda da onu tanımak ve belki hatırlamak için onu olduğu gibi bir yere koymak isteriz. Olduğu gibi koymak mümkün olmasa da – dil buna izin vermez- onu olabildiğince az kırparız. Bu az kırpılmış buluta imge denir. Kırpılarak eksiltilmiş gibi görünen imgenin eksikliğini şiir olmaklığı telafi eder. Dilin eksilttiğini şiir tamamlar. İmgenin kırpılıp ortaya konmadan önce neye benzediğini tarife girişmeyeceğim çünkü yapamam.
İşçilik bunun neresinde? Şair kaydettiği kırpılmış buluta tekrar bakıp onu tanıdığında üzerinde tasarruf hakkına sahiptir. Onu isterse daha çok kırpar, isterse sadece bırakır. Sonunda ortaya çıkan imgenin en baştaki hali ile ne kadar uyumlu olduğunu sorgulamayacağımız ortada. Şairin kırpmaları yahut bırakmaları orijinallikten eksiltme anlamına gelmez. Malzeme kelime ise elbette başka imkanlar-seçimler-seçmemeler-tercihler vardır. Sorgulanamaz. Eleştirilebilir.
“Bir mısra başka türlü de yazılabilir mi? Yazıldığı takdirde ikisi aynı mısra olur mu?” diye sorduk en başta. Buna imkan görmek, modern şiir için imge ile süsün arasındaki farkı anlayamamaktan kaynaklanabilir. İmge, zaten hazır olan bir töz’ün süslü bir şekilde ifade edilmesi demek değildir. Şair bunu bu şekilde söyledi ise başka türlü söylenemeyeceği içindir. Bunun kararı da elbette şairdedir. Yani en kestirme yoldan: İmge süs değil, ifadenin kendisidir.
Şiirin iyi okuyucuları imgenin süs olarak kullanıldığı metinleri kolaylıkla ayırt eder. İfadelerdeki zorlamayı görür. İfade ile ihtiva ettiği anlamın arasındaki mesafe arttıkça şiirdeki (?) sahtelik ve samimiyetsizlik artar. Şiir, bu mesafenin kapanmasından doğar.