Şairlik para getiren bir uğraşı değil, bu bilinen bir şey. Saraydan altınlar almıyorsanız, sultana övgüler dizmek karşılığında onun yanında bir konum elde etmiyorsanız şiirin doğrudan sağlayacağı ekonomik fayda yoktur. Bunun yanında tabi ki dolaylı olarak şairlik bir şeyler kazandırabilir. Televizyon programı veya belediyenin sponsorluğunda birkaç iş falan. Bunlar eğer bir karşılık olarak sayılacaksa yine de çok geç alınan karşılıklardır. Ekonomik sorunlarla boğuşmak genç şairler için kaderdir. Ya başka bir işle uğraşacaktır, okuma, yazma, şiir gibi edebi ve entelektüel uğraşlara dikkatini tamamıyla veremeyecektir ya da otuzlarına kadar öğrenci hayatı yaşamaya devam edip bir nevi sürünecektir. İki seçenek de şaire yakışmaz. Genç şairler bu iki seçeneğin arasında kalmışlardır. Arada debelenip dururlar. Debelenmek şairler için kaderdir.
Halihazırda bu durumda olan şairler Türkiye’de son beş yıldır artan ve özellikle de son iki yıldır etkisini iyice gösteren ekonomik bunalımdan paylarını aldılar. Yeme içme, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçların hepsi çok pahalı hale geldi. Bazıları bunları şiirlerinde kaydettiler. Musa Gönüllü “Kainat Sokak” şiirini kaydetti mesela. Kainat Sokak harika bir şiir, narin bir hikaye ve müthiş bir resim. Harika çünkü “deliyor” insanın zihnini, günlük uğraşılar arasında rahatsızlık veriyor kişiye. Narin çünkü kırılgan bir hikaye aynı zamanda. Ne kadar öfkeli de olsa kırgın. Müthiş çünkü dehşete düşürüyor insanı ortaya çıkan görüntü. Biraz daha bakalım “Kainat Sokak” şiirine. Birkaç mısrayı seçelim aradan.
“Rezillik işte
ticaretin, sefaletin, insafsızlığın, hayat mücadelesinin
cisimleşmiş hali koli.”
…
“Hain kurnaz bencil emlakçıları ve mülk sahiplerini
ancak seninleyken sever miş gibi yapardım zaten”
Bu yazı bir şiir incelemesine dönmeyecek. Fakat şiirin buraya linkini de bırakalım, dikkatlice dinleyin.
Ev taşımak artık öylesine bir yük ki insanlar yeni bir eve çıkmak için on binlerce lira harcamak zorundalar. Şair alt tarafı bir koliyi, ev taşımak için kullanılacak bir koliyi rezaletle, hayat mücadelesiyle anlatıyor. Koli, insafsızlığın cisimleşmiş hali nasıl olabilir? Bir koli, bir taşınma, kişiyi nasıl bu hale getirir? Şu şekilde:
Bugünün şartlarında İstanbul için konuşursak bu masraflar 50.000-75.000 TL civarında. O da 10.000 TL civarına oturulabilir bir ev bulabilecek kadar şanslıysanız.
Şair hain, kurnaz, bencil diye vasıflıyor emlakçıları ve mülk sahiplerini. Biraz da bu mısralara değinelim. Hain ev sahibini de emlakçıyı da kiracıyı da, hain olan herkesi Allah’a havale edelim. Kurnazlığa gelince belki bu sektörde olanlar için kurnazlık övgüdür. Kurnaz olmadan mal alıp satamaz, ticaret yapamazsınız. Keza bencillik de biraz böyle. Zaten şu ana kadar görebildiğim kadarıyla kiracılar ne kadar bencilse ev sahipleri de o kadar bencil. Fakat biz kalkanımızı imkânı az olandan yana kaldırıyor, okumuzu imkânı olana doğrultuyoruz. Tabi bu da normal fakat her zaman adil olmak zorunda değil. Yani birinin imkânının az olması kalkanların onun için kalkmasına, birinin imkânının çok olması, okların ona yönelmesine yeter sebep değil.
Geçen yıl Türkiye’de devlet, kiracıları korumak adına ev sahiplerine %25 kira zammı sınırı getirdi. Bu sınırdan sonra ciddi mağduriyetler oluştu çünkü bu arada Türkiye’de her şey iki üç kat zamlandı. Her şeyin %100 zamlandığı bir ortamda kiralar %25 arttı ve ortaya komik kira rakamları çıktı. Bugünün piyasasında 10.000 TL’ye hemen kiralanacak evlerde 2500 TL’ye oturanlar var mesela. Haliyle ev sahipleri mağdur durumda. Peki ya kiracılar ne yapacak? İstanbul’da insani şartlarda yaşanabilir bir ev kalmadı. Kalanlar da 15.000 TL’lere kiralanıyor. Çalışan bir insan tüm maaşını verse ancak şanslıysa düzgün bir evde oturabiliyor. Peki, suçlu kim? Kiracılar mı? Ev sahipleri mi? Emlakçılar mı? Bana kalırsa bunların hiçbiri suçlu değil. Hiçbirinin fırsatçılığı piyasayı etkileyecek kadar büyük fırsatçılık değil. Bu insanlar yeni fırsatçı olmadılar. Eğer fırsatçıydılarsa yıllardır fırsatçıydılar. Bugün bu sorunun en büyük kaynağı enflasyon ve artan maliyetlerdir. Oklarımız politikaya çevrilmelidir, birbirimize değil.
Bir de mesela yabancılara çemkiren bir kitle var. Yabancıya satış durdurulursa fiyatlar düşermiş. Dünyadan haberi olmayan kimselerin bazı popülist söylemleri bunlar. Fiyatların yabancılarla ilgisi çok az. Bir kere yabancıya satış çok az. 2022 yılında İstanbul’da Türk vatandaşlarına yaklaşık 260.000 konut satılmışken bu satışın sadece 26.000’i yabancılara. Türkiye genelinde yabancıya satışın payı %5 civarlarında. Antalya vb. istisnai durumları dışarıda bırakacak olursak ne kirada ne satışta yabancılar birincil etken.
Konuyu çok dağıtıp yazıyı piyasa analizi yazısına da döndürmek istemedim. Yoksa konu daha dallandırılıp budaklandırılabilirdi. Arz-talep dengesini, faizleri, kredileri vesaire de konuşabilirdik. Fakat burada ekonomi değil ekonominin edebiyata ve insana etkisini bir şiir üzerinden konuştuk.
Gerçi Türkiye daha müreffeh şartlar sunsaydı dahi şairlerin ekserisi yine aynı şartlarda olurlardı ya, neyse.