(Çev. Gökdeniz Baş)
Bu yazı Sirus Şemisa’nın “Seyr-i Gazel der Şi’r-i Farisi” kitabındaki ilk birkaç bölümün küçük bir tercümesidir. Değinmek istediğim konuya ilişkin bazı pasajları çevirmeye çalıştım. Konuyla ilgisi olmadığını düşündüğüm yerleri atladım. Ya da birçok örneği darlık sebebiyle almadım. Bunları “(…)” ile gösterdim.
GAZELİN KELİME ANLAMI
Gazel Arapçada sülasi bir masdar ve isimdir. Kadınlarla flörtleşmek, gençlikten aşktan bahsetmek; kadınların güzelliğini vasfetmek gibi muhtelif anlamlara gelir.
Mu’cemu’l-Me’âyiri Eş’âri’l-Acem’de (s.415) gazel şöyle geçer:
“Gazel kelime anlamı olarak flörtleşmek, kadınlarla yaşanılan aşk macerasını, onların aşkı ile helak olmayı anlatmak manasına gelir. Mugazelet ise kadınlarla karşılıklı sevişmek ve oynaşmak anlamındadır. “رجل غزل” derler ki bu kadınların seveceği surette olan, kadınların kendisine yöneleceği adam anlamına gelir. Güzel görünüşü, zarif hareketleri ve tatlı sözleri sayesinde.”
KAVRAMSAL OLARAK GAZEL
Gazel, edebî ıstılahta şiirin türlerinden biridir. Birkaç beyitten ibaret olan gazel (genelde 7 beyit kadar) vezni bütün beyitlerdeki ikinci mısraların kafiyeli bulunduğu bir türdür. Tabii ilk beytin mısraları da birbirleriyle kafiyeli olmalıdır. Bu tür şiirlere örnek olarak Hafız’ın ve Sadi’nin gazelleri örnek verilebilir. Şair, gazelin son beytinde (makta) genellikle kendi şiir ismini (mahlasını) anar ya da ıstılaha göre “tahallus eder.”
Gazel genellikle sevgilinin güzelliği, vefasızlığı, taş kalpliliği hakkındadır. Aşık, ayrılık hikayesini, çektiği acıları anlatır. Gazel bugünün edebî ıstılahına göre -ki bu anlayış genellikle Sadi ve Hafız’ın şiirlerine göredir- XXIV. yüzyıldan sonra şahsi bir çehre kazanmış; edebî gelişim ve değişim uyarınca değişikliklere uğramıştır.
(…)
NAĞMELİ ŞİİRLER
Batıdaki araştırmacılar öteden beri şiiri destansı, nağmeli ve diğerleri olarak (bu taksim elbette anlam açısındandır) taksim etmişlerdir. Nağmeli kavramı İngilizcedeki lyric kelimesinin karşılığıdır. Lyra Latin ve Frenk dillerinde “rûd”a benzeyen bir çeşit sazın ismidir. Antik Yunan’da müzikle birlikte okunan şiirlere nağmeli yani lirik şiir denirdi. Erato, lirik şiir ve ilham tanrısı elinde gitar ile tasvir edilmiştir.
İran’da da öteden beri şiir müzikle birlikteydi. Esasen İslam’dan önce de şairlik, şarkıcılık ve müzisyenlik birbiriyle birlikteydi. Bu durum İslam’dan sonraki birkaç asırda da devam etti. Şair, memduhun meclislerinde kendi şiirlerini, sazla birlikte, güzel sesiyle okurdu. Şairlerden bazısı kendini çalgıcı da bilirdi, Rûdekî şöyle demiştir:
Rûdekî eline çengi aldı ve çaldı
İçki içen ise gazel okumaya başladı
Ferruhî de kendi şiirini sazla söyleyen şairlerdendi. Şöyle diyor:
Gah diyorsun ki gel ve çal
Gah diyorsun ki gel de oku
Ben gazelle bu iltifata ulaştım
Ben övmekle bu ihsana eriştim
Şairler kendi şiirlerini meclislerde okusunlar diye güzel sesli kişileri yanlarında getirirlerdi. Bu kişilere “ravi” denirdi. Ravi ismi Rûdekî’de “Mec”(?) olmuştur:
Ey mec (?) sen şimdi benim şiirimi ezberle ve oku
Nizami de Tuğrul Şah’ın meclisinde kendi ravisini yanında getirmiştir:
Ravi içeri girip de övgüyle bir şiir okuyunca
Yer tamamen altın ve gümüşle doldu
Sözümü Husrev dinlediğinde
Ağzının tatlılığıyla içki içti
GAZEL VE MUSİKİ
İşaret edildiği üzere eski zamanlardan beri aşıkane şiir, musiki ile beraber icra edilirdi. Bahsettiğimiz üzere İslam’dan önceki devirlerde de bu durum vaki idi. “Husrevanî” denilen şiirler Barbed tarafından, sazla birlikte, Husrev-pervîz için söylenen şiirlerdi. Barbed ve Nekîsâ, Sasani dönemindeki hanyâgerlerdi. Hanyager ise kendi şiiri müzikle beraber ezgili biçimde okuyan şair demektir. Barbed Şebdîz’in ölümünü bu şekilde Hüsrev’e ulaştırmıştır.
Şerif Mücellidî-i Gürgânî şöyle demiştir:
Bu cihanın nimetlerinden birkaçı
Al-i Sasan’dan ve Saman’dan kalmıştır
Rûdekî’nin övgüsü kaldı onlardan
Barbed’in övgü dolu ezgileri ve destan
İncelendiğinde Samanî şairlerinden Rûdekî ve Sasanî şairlerinden Barbed zikredilmiştir.
(…)Yukarıdaki bölümlerden anlaşılıyor ki gazelden maksat yüksek ihtimalle “ezgili okunan şiir” anlamında kullanılıyor; muayyen bir tür olarak gazel anlamında değil. Aşağıdaki beyitte ise iki anlamıyla kullanılmıştır
Aşkın sesi olan Şirazlı Hafız’ın gazellerini Hicaz ve Irak makamında söylemişler. Bu sebepten gazel (ezgili aşıkane şiir) çoğu kez “söylemek” fiili ile “okumak” manasında kullanılmıştır:
Cılız Osman Şihabuddin geldi
Gazel oku bana defalarca
Bu yüzdendir ki bazı sözlüklerde “gazelsera” (gazel söyleyen) kelimesini şarkıcı olarak açıklamışlardır. Anendırâc gazel-sera ve gazel-guy kelimelerinin zeylinde “şarkıcı kelimesinden kinaye” olarak açıklar ve Emir Mu’izzî’den tanık getirir:
Bülbül aşık olmasa böyle coşar mı?
Kumru aşık olmasa böyle figan eder mi?
Bahçe şimdi şahların meclisi gibi hazır
Orada bülbül gazel-gûy kumru ise medh edici
Gazel (terimsel anlamıyla) sufilerin nezdinde de genellikle müziğe bulanmıştı. Mevlana Rumî sema’ın başlangıcında bir gazel söyler ve sonra neyzenler de onu okurdu. Bazen şiirin sonunda ve ortasında mutribe gazelin bu vezin ve aheng ile çalınmasını okunmasını söylerdi:
Bu gazelin kalanını da ey zarif mutrip
Böyle say (böyle düşün) ki benim arzum budur.