menu Menü
Logo Yengi Mecmua

Sahra-yı muhabbetde o divanelerüz kim

Mecnun-ı melametzede en akilimüzdür



İŞGAL ALTINDA Önceki CEHENNEMDE MELEK YOK Sonraki

GÖRÜNMEK AMA KİME  GÖSTERMEK AMA NASIL

Her şair görülmek ister. Aslında sadece her şair değil, herkes görülmek ister. Görülmek istemediğini söyleyenler dahi görülmek istememe faziletlerinin görülmesini isterler. Hepimiz nihayetinde görülmek isteriz. Bazıları tevazu ile görülmek ister, bazıları kibir ile görülmek ister, bazıları konuşarak, anlatarak seslerini duyurmaya çalışır, bazıları susarak seslerini duyurmaya çalışır. Kişinin sesinin duyulması bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç taşar ve söz söyleriz. Kişinin dinlenmeye, duyulmaya ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç karşılansın diye susarız. Susmak kendinde güzel değildir. Konuşmak kendinde güzel değildir. Güzellik karşılıklı etkileşimle ortaya çıkan bir şeydir. Güzel olmak güzeli görenle kaimdir. Kendinde güzel olan mutlak varlık dahi bizle iletişime geçmiştir. Aşk, iki tarafın birbirinin güzelliklerini görmesi demekse eğer bu, maşuktan kaynaklı bir güzelleştirme değildir. Görülmeyen güzeli tanımlayamayız. İnsanın görülmeye ihtiyacı bitecek bir ihtiyaç da değildir. Görülme şekilleri değişir, görme yolları farklılaşır. Görmek aynı kalır, hedefimiz görmek ve görülmek, yani insan kılmak ve insan kalmaktır.

Duygusal olarak ötekine muhtaç varlıklarız. Duygulardan bağımsız bir şey de düşleyemeyiz. Bu ihtiyaçlarımızın karşılanmaması ölüm demektir. Sönüm demektir. Hayran kalmak isteriz, övmek isteriz. Övülmek isteriz, hayran kalınmak. Kendi köşemizde uyuyamazken dahi, kendi köşemizde sabahlarken, ağlarken dahi bunun görüldüğünü düşünürüz. Tanrı bunu görecektir. Yalnız kalmayacağızdır.

Görmek de belalıdır görülmek de. Şiir de belalıdır susmak da (burada şiir, susmanın zıttı olarak kullanılmıştır, şairin konuşması yani). Biz belaya duçar olarak geldiğimiz bu yerde beklentilerimiz tarafından kuşatılmış varlıklarız. Beklentilerimiz tarafından ezilen varlıklarız. Bekledikçe ağırlaşan, salaklaşan, ezikleşen varlıklarız. Silkelenemiyorsak kendi suçumuzdur. Silkelenemiyorsak da tanrı bunu görecektir. O anlayışlı merak etmeyin. Gerçi siz niye edesiniz. Kim üzerine titriyorsa o merak etsin. Kim kendini bir ip üzerinde görüyorsa o merak etsin. Kim sürekli o ipe bakarak yaşamaya kendini raptettiyse o merak etsin. He, ayağının altında bir ip görmeyip o ince ipte dengede kalmaya çalışmayanlara da öfkeliyim. Aptallıklarına öfkeliyim. Kaygısızlıklarına öfkeliyim. Ama benim öfkemden ne olur. Çok şey olur.

Bence Allah’ın belasını vermesi gerektiği bazı şeyler var. Kızmayın dua ediyorum. Böyle de dua edilir alışkın değilseniz. Dertleştiğim ve her seferinde daha da sıkıştığım her kim veya ne varsa razı değilim onlardan. Biraz olsun insanlardan yük alanlar var Allah onları yaşatsın. Allah dostlarımı yaşatabilir. Allah sevdiğim kadınları her şeye rağmen yaşatabilir. Yani yaşatsın diyorum yargılamayın. Ya da yargılayın Allah yargılayanları öldürecek zaten. Yargılamamak diye de bir şey yok aslında. Allah hepimizi öldürecek. İnsanız çünkü. Tanrıya benzeyemiyoruz. Onun ahlakıyla ahlaklanacaktık ya hani, yapamıyoruz. Kolay da değil işin doğrusu.

Para kazanmak zorunda olmasaydık yapabilirdik belki. Yani ahlak öyle kolay iş değil. Size bir hikaye anlatayım. Gerçek he. Sayfa sayısı sınırı da yok kelime de yok, anlatayım nolcak. Geçenlerde biriyle görüştüm, danışmanlık ofisi var. Tercüme işleri falan da yapıyor. Neyse çok zengin bir Arap Türkiye’ye el altından para sokmak istiyormuş ama sokamıyormuş yasaklı olduğu için falan. Neyse buna teklif etmiş aracı ol diye, çok da yüksek paralar teklif etmiş her bir aracılık için, onbinlerce dolardan söz ediliyor. Yeni tanışmıştık adamla, muhabbet buraya gelince niye kabul etmedin dedim. Haram dedi. Bak bak. Biraz daha konuştuk, çözülmeye başladı. Aslında dedi kabul edicektim. Son iki gün bir şey oldu caydım dedi. Muhabbet ilerliyor daha da çözülüyor, bunu uyarmışlar, o paralarla bunlara bulaşma rahat bırakmazlar, başın çok ağrır, illegal şeyler falan demişler. Yapmamış o da. Yani böyle uyarıldığı için yapmamış. Korktuğu için yapmamış. Ahlaklı olduğu için değil. Ama haram deyip dindarlık ve ahlak satmasını biliyordu başta. Biz böyle varlıklarız. Şov yaparız.

Gösteririz işte, göstermek isteriz. Yapmadığımızı yapmış gibi söyleriz. Veya yapmışızdır ama üstüne fiyakalı nedenler ekleriz. Süsleriz yani yüz çevirmemizi bir şeyden. Bir şeyi kabul etmemizi süsleriz. Kendimizi büyütürüz. Küçüğüz ya ondan oluyor bunlar. Gerçi değişik, tanrı dahi kendini övüyor, övülmek istiyor. Biz istemişiz çok mu?

Kendimizi var etmeye çalışıyoruz, bu konuda çok da şanslı değiliz. Milyarca insan arasından kendimizi nasıl var edeceğiz. Bu mücadele yorucu değil mi sizce de? Yok olsak olmuyor mu?

Neyse. Konunun bizim işle alakasına gelelim. Biz şiirin nerede görülebileceğini tartışıyoruz. Şiir yazılsa dahi, dergilerde basılsa dahi onun sesle, görüntü ile, sosyal medya ile vs. sunulması artık bir mecburiyettir. Bu uzun zamandır böyle zaten. Ancak durum sadece bundan ibaret değil. Yani yazılan metnin sosyal medya ile, ses ile, video ile sunulması bizim iddiamızdan başka. Biz sunumun şiire katabilecekleri ile, önümüzdeki potansiyel ile ilgileniyoruz.

Her şey görüldüğü müddetçe kaimdir. Görülmeyen çürür, yok olur. Orhan Veli’nin, ona yakın tarihlerde Nizar Kabbani’nin arayışı da buydu belki. Göstermek. Peki ya kime? Görebilme potansiyeli olan herkese. Sadece ben bunu görmek istiyorum bu bana gerekli diyenlere değil. Görmek zorunda olanlara. Göstermek ama nasıl? Gerekirse zorla.


Önceki Sonraki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İptal Yorum gönder

keyboard_arrow_up